Umuda ve Umutsuğluğa Dair
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Umuda ve Umutsuğluğa Dair
Günlük yaşamın koşturmalarında hepimizin zaman zaman umutsuzluğa düştüğü anlar vardır. İnsan kendisini güçsüz görme eğilimi içerisindedir.Bundan ötürü yapamayacağını düşündüğü anda umutsuzluğa kapılır.Umutsuzluk, zamanla karamsar bir kişilik, amaçsız bir insan profili yaratacak ki bu, gitgide toplumun kanayan bir yarası haline gelmesine sebep olacak. Bir nevi toplumsal düzeni bozacak ve toplum amaçsızlaşarak insanı bunalımlı bir hale getirecek. Hatta intiharla sonuçlanacak bir sona sürükleyecek. Ama bunların ötesinde bir anlamı olmalı umutsuzluğun.
Umutsuzluğa,bir kaybedişin ardından insanın kendisini sürgün ettiği bir yer olarak bakarsak; insanı bu sürgüne sürükleyen etken insanın içinde bulunduğu toplum mu?
Arzuladıklarını elde edememesi mi, yoksa bencilliği mi? Doğrusu bu soruların tek bir noktada birleştiği görülür ki kanaatimce oda insanı çepeçevre saracak bir umudun olmayışı insanı umutsuzluğa sürükleyen etkendir.
Peki,umut neydi ki yokluğu insanı amaçsız karamsar bir ruh haline sokuyor. Bence umut,imkanların el vermediği bir anda saplandığımız karamsarlıktan kurtulmamızı sağlayan “Ne olursa olsun mücadeleye devam!” diyen şeydi.
Umut; geride kalmasına rağmen yarışı bırakmayan sporcunun,ölmek üzere olan bir insanı kurtarmaya çalışan doktorun,fethi mümkün olmayan bir kaleyi kuşatmaya giden komutanın veyahut, Simurg’ a ulaşmaya çalışan kuşların, Mehlika’ sını arayan yedi gencin yitirmedikleri imkansızlığa karşı koyma inancıydı.
Ne yazık ki umut denilen o tılsımlı deriyi attık üstümüzden.umutlarımızı feda ettik. Önce anlamazlığa vurduk kendimizi üstelik bencillik hastalık gibi sarmışken benliğimizi,sonra umutsuzluğa mahkum ettik kendimizi.duvarlar ördük,her yenilgiyi kabul eder olduk. Unuttuk yitirmememiz gereken tek şeyin umuda inanmak olduğunu.
Şayet böyleyse neden kaybedince karamsarlığı, umutsuzluğu bir deva olarak görüyoruz? Neden her kaybedişin ardından üstümüze ölü toprak atıyoruz? Oysa hayatın manası bir kaybedişin ardından kaybedilmeyen umutlarda gizli… Ama pek azımız umudunu yitirmeme cesaretini göstermektedir.
Gülten Tuğ
11/A
Umutsuzluğa,bir kaybedişin ardından insanın kendisini sürgün ettiği bir yer olarak bakarsak; insanı bu sürgüne sürükleyen etken insanın içinde bulunduğu toplum mu?
Arzuladıklarını elde edememesi mi, yoksa bencilliği mi? Doğrusu bu soruların tek bir noktada birleştiği görülür ki kanaatimce oda insanı çepeçevre saracak bir umudun olmayışı insanı umutsuzluğa sürükleyen etkendir.
Peki,umut neydi ki yokluğu insanı amaçsız karamsar bir ruh haline sokuyor. Bence umut,imkanların el vermediği bir anda saplandığımız karamsarlıktan kurtulmamızı sağlayan “Ne olursa olsun mücadeleye devam!” diyen şeydi.
Umut; geride kalmasına rağmen yarışı bırakmayan sporcunun,ölmek üzere olan bir insanı kurtarmaya çalışan doktorun,fethi mümkün olmayan bir kaleyi kuşatmaya giden komutanın veyahut, Simurg’ a ulaşmaya çalışan kuşların, Mehlika’ sını arayan yedi gencin yitirmedikleri imkansızlığa karşı koyma inancıydı.
Ne yazık ki umut denilen o tılsımlı deriyi attık üstümüzden.umutlarımızı feda ettik. Önce anlamazlığa vurduk kendimizi üstelik bencillik hastalık gibi sarmışken benliğimizi,sonra umutsuzluğa mahkum ettik kendimizi.duvarlar ördük,her yenilgiyi kabul eder olduk. Unuttuk yitirmememiz gereken tek şeyin umuda inanmak olduğunu.
Şayet böyleyse neden kaybedince karamsarlığı, umutsuzluğu bir deva olarak görüyoruz? Neden her kaybedişin ardından üstümüze ölü toprak atıyoruz? Oysa hayatın manası bir kaybedişin ardından kaybedilmeyen umutlarda gizli… Ama pek azımız umudunu yitirmeme cesaretini göstermektedir.
Gülten Tuğ
11/A
gülten tuğ- Mesaj Sayısı : 1
Kayıt tarihi : 10/05/10
Geri: Umuda ve Umutsuğluğa Dair
Umut hayata tutunmaktır. Yarını düşlemek bile umuttur. Yarın hiç gelmeyecek olsa bile.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz